Kayıtlar

Bilmem, zamanında çok bilmem gerekti, artık bilmiyorum.

Resim
Tahta kurşun kalemleri silinip gidiyor olmaklıkla suçlayıp tükenen tükenmez kalemler almış herkese biraz sitemliyim bugün, en azından arada sırada ellerle kavuşsaydı diye düşündüm. öyleyse sözüm söz ilk fırsatta tüm sitemlerimi tahta kurşun kalemlerle yazıp kağıdından gemi yapacagım, bir sürü gemim olur sanmayın, artık içimde tutmuyorum. Bu sebeple bir küçük gemim olacak suya bırakacağım, sonra suyu suyla arındıracağım ve tüm sitemlerim yüreğim gibi silikleşecek. Sonra kurutacağım ve o tükenen tükenmez kalemlerden alacağım elime, bir bir halkalar geçirir gibi birbirine yeni sözler ekleyeceğim, hayır kullanılmış bir tuvali boyayıp yeniden kullanmak gibi olmayacak ne yazdıysam silik de olsa yerini koruyacak, yarı nemli kağıtta mürekkebim gezinecek ve de, coğrafyasını tanımak istercesine. çoktan söylenmiş ve sonrasında çözüme ulaşmış yahut ulaşmamış sitemlerimin coğrafyasını bilmiyordum ben, yer yön duygum zayıftı tıpkı sevgiden sebep zayıf düşen gücüm gibi... Şimdilerde nerde ne zaman na...

24 Eylül 2022, Bu kez Füruğ'a değil satırlarım...

B u kez Füruğ'a değil satırlarım. Zaman zaman Füruğ'a yazarım. O zamanlar dinlendiğimi hissederim. Sanırım asa-büyücü iki yönlü ilişkisi okur-yazar ilişkisi için de geçerli bir mekanizma içeriyor. Murakami ile bir kahve içmeyi elbet isterdim lakin satırlarım ardı sıra gelebildiğinde Füruğ'a oluveriyor. Bilmem kime kime ulaşır, zamansızlığın kara deliklerinde kaybolur belki satırlarım bir yorum dahi alamadan demiştim.Yüzyıllar boyu uyuyup uyansam varacağım yer yorgunluğum olur gibi geliyordu o zamanlar. Cuma akşamından indirip kepenkleri pazar öğlene uyanıyordum. Ve hiç de tatlı bir pazar olmuyordu benim için. Buluşma günü varsa mutlaka arada kaynıyor ve ben suçlu hissedecek kadar dahi ayakta kalamıyordum. Göz kapaklarımın esiri oluyordum. Kahve içsem? Bilemiyordum, demeye kalmadan uyuyuveriyordum. Diller karıştı hatrımda. Okumakta ilkokulda bile güçlük çekmemiştim ki ben. Gerçi 5 yaşımda okuyamıyorum diye ezberlemiştim bir hikayeyi ama, ilkokulda öğrenince bir daha olmadı ...

Füruğ'a mektuplarımdan, 23 Eylül 2022

Belki yorgunumdur, tahmin edilemeyecek kadar. Belki de 'belki'ler sarmıştır dört bir yanımı. İhtimalleri formül formatına sığdıramıyorumdur artık. Ümitvar olmaktan başkasını bilmezken bir zamanlar, kendimi kendimde unutmuşum. Ah Füruğ, kaç tekrar ertesi parçalarımı yine de ezberleyememişim. Zaten ezber işini sevememiştim oldum olası. Boğuluyordum, hava bile yeterli geliyordu bunun için. Kaç cümlemi yutkundum, devam edip ağlayamamışlığın sızısını burnumda taşıdım. Yeni bir koku edindim, yeni bir niyet. Fakat ümitvar olmaktan başkasını bilmezken bir zamanlar, kendimi kendimde unutmuşum. Çürüdükçe budamış da yola devam etmişim. Çürümeden filizlenmez tohum bilirim. Fakat bu dönüşümden öte ölüme yakınsamak oldu.  Ah Füruğ, gerçekten b oğuluyordum ve hava bile yeterli geliyordu bunun için. Ancak yine de bir yolu vardır, hala vakit varken nefes alabilir kalalım istiyorum Füruğ. Susuz kuyularımıza dikiş tutturmaya çalışmaktan çölde kuyu bulma sevincini unutmuş oluyoruz. Bu mektubumda ...

bu yazıma rastladım data ararken: Yaşatabileceğini Bilirken Ölemezsin, Yükü Ağır Gelir

Bitmesi sürüncemeli başlaması geciken işler. Ne büyük tıkanıklık ve ben nicedir çürümekteyim. Birkaç çekingen yeşil yaprak verebilmek için tohumum hacmini değiştiriyor, kokuşuyor, aydınlıktan ayrılıp şekilsizleşiyor. Ne tuhaf; filizlenebilmek için çürümek, sizce de öyle değil mi? Yeni bir döngüye başlamak için yeni bir bilmece çözümlüyor olmak gerek. Bu bilmecenin sonunda göğe uzanan fasulye ağacı olabilecek miyim yahut bir zeytin ağacı? Şaibeli. Bendim bu topraklarda çürüyor, farklı öyküler kodlanıyor filizlenişime. Fakat kana bulanacaksa bu topraklar bu ancak doğumlar arefesinde olmalı. Oysa ne çok kanla sulanıyor bu topraklar. İnsan körpecikliğinde kırık camların seyrine dalıyor. Kaç bahar kaç yaprak solduruyor, kaç deniz kaç pislik örtüyor; bilemiyorum. Bu fevkalade korkunç hikayelerle bezeli gerçeklikte kanlı meselelere değinmeyi sonraya bırakıyorum. Bırakılabilinirmiş gibi...Kalkıp kendime çayın yeşilinden deniyorum, fazlası gözlerimden akıyor. Odunsulaşmış bir gövdenin körpe bir...

İnşaat tozu, yedi günümün yedi'si ve sekizinci günün şafağı

Sayı doğrusunun beriki ucundayım şimdi. Yapılacak tonla iş biriktirdim. Ağır aheste ilerliyorum sıfıra. Bir yandan bana bile tuhaf geliyor bu söylem “sıfıra ilerlemek”. Aldırmıyorum; sadece yolumun seyrine dalıyorum kimi zaman. Tuhaf geliyor bu düzlük. Sahi en son birkaç yaz ayı müsaitliği edindiğim yıllarda dümdüz yollar yürürdüm. Sonra düzlükler de yaz aylarının müsaitliği de bitti. Şimdi yeni bir düzlük edinmişken biliyorum ki yedi günümün yedisi çıkmadan o da yitip gidecek ve ben sıfırdan uzağa taşınacağım. Yedi günümün yedisi çıkıyor ve ben birkaç gizli katman arasında çaprazlanacağım sekizinci günün şafağında, çıktı ne olur bilinmez. Birkaç sayının karesini alacağım, yetişkinler sayıları sever bilirsiniz. Sayılarımı istenilen değerlere vardıramasam da deniyorum. Doğudan yükselen Güneş’in ışıltısını benim cephem görmeyecek. Ancak geç kalmakta bir gün batımını seyredalacağım. Hatırım kalacak. Hep kalır da belli etmez, bir hâl hatır sorulmasından mahrumluğunu da alır oturur dizler...

öyle ki bu sönük sevdasız, renksiz, tek düzelikten sıyrılayım

Dünya bugünden ve buradan ibaret değil. Ne çok filme ne çok kitaba maruz kalırsak o kadar iyi. Öyle mi gerçekten? Eninde sonunda dünya buradan ve bugünden ibaretken... Zihninin renkli dünyası seni sürüklese ya peşinden, zaman gerek, emek ve yine çokça zaman. Klavyemin başında dünden bugünden ve hatta yarından uzaktayım. Dünya buradan şuradan yahut beriden oldukça büyük. Ama şu dörtgenden başımı sağa çevirsem yastık sola çevirsem kitap. Dün bugüne benzemeye başladı bugün de düne. Yarını değişik kılacak bir ışıltıya ihtiyacım var, öyle ki bu sönük sevdasız, renksiz, tek düzelikten sıyrılayım. Zihnini bedenine uydurmazsan, o renkli dünyayı yaşamına taşımazsan depresyon olur sonu. Ve ben artık mutlu filmler izleme orucumu bozuyorum. Mutlu olmak istiyorum, acı çekmek pahasına.  Dünya bugünden ve buradan ibaret değil. Ne kadar yaşayabilirsen o kadar iyi.

Hoşça'kal Alice.

 Güncellemeler peşimde, biri de değil hangini denesem bir yenilenme talebi. Henüz gerçekleştiremediysem ve aramı bilgisayarlarla düzeltemesem de aslında anlıyorum ki aslında sıra bende: süper gücümü güncellemem gerek; anıları unutabilmek. Her süper kahraman gibi gücümü kontrollü kullanana dek problemler yaşadım ben de ve süper gücüm anılarla ilişkili olduğundan ve bu da insan zihnine dair olduğundan evrilmeye oldukça müsait. Haliyle her yeni türden anı birikmeyeyazdığında ben süper gücüme yine yabancı kalıyor ve  kontrolü ele alana kadar güçlük çekiyorum. Ama neticede süper güç, süper güçtür. İşte güncelleme zamanı! Geçmişimizi yaşanmışlıklarımızla değiştiririz. Bu işin hamurunda var. Hatırlama şeklimiz güncellendiğinden anı, hatıra değişikliğe uğrar ve bizler hayatımıza yönelik gerçeklikleri görece saptırırız. Şey, "evet bunu biliyoruz bunun süper güçle ilgisi ne?" dediğinizi duyar gibiyim. Size süper gücümü açıklamaya uğraşmayacağım. Hangi süper kahraman süper gücünü anlatı...

Kendimi kendimde tekrarlıyorum.

Kendimi kendimde tekrarlıyorum. Her gün , geceye ölümden uyanıyorum. Sonu yok baharların biliyorum, güz  dahil  Kendimi içimde bölünmeye meylederken buluyorum, çoğaldıkça Yaşamak, tanıdık bir sima edinmek gibi; yaşanmamışlıklar dahil Belirsizlikten mamül bir labirent düzeneğinde bir hamsterı oynuyorum. Kendimi kendimde tekrarlıyorum. Bir avuç içinin sıcaklığında ve huzurunda kendimi hatırlıyorum. Varolmanın hafifliğini büyük bedellere değişiyorum. Yaşamak hayrete düşmüş gözlerimin takip ettiği kirpiklerin gizemi miydi, Neyi gömmüşlerdi gözkapaklarının altında? Bilemiyorum, bilemiyorum, bilemiyorum. Üç noktalara yer ayırdığım hayatımda cümlelerimi tek nokta ile bitiriyorum. Ve kendimi kendimde tekrarlıyorum.

Hem her an hatrımda hem de hiçbir şey hatırlamıyorum gibi zaman zaman. Bir çocuğun el işi gibi özenli ama acemi, çabam.

Hem her an hatrımda hem de hiçbir şey hatırlamıyorum gibi zaman zaman.   Fakat hatırlayabildiğim kadarıyla kelimeler dökülüyor şimdi zihnimden ve kapılıyor bir sele. Bu sel olduğundan olsa gerek belirli bir akış yönü yok hatta kimileri tasviri bile yok bu akışın ancak şunu biliyorum ve bahsedebilirim; sessiz bir onay vardı bakışlarımda ve kararlılık. Çekingen bir davranışın ardında gizlediğim bir güven duydum. Ne saçma! Güvensizliklerden sorumlu müdürmüşüm gibi tüm sorumlulukları yükleyip sırtıma, ağrılarına katlanırdım. Belirsizlik müptelası bir hal edindim. Kabuklarını yoldum yaralarımın, yetmedi. İşin tuhafı nedir biliyor musunuz, bile bile lades demenin keyfi deniz manzarasında rüzgarın tenini yalayıp geçmesi denli huzurluydu. Eylemine geçmeden sadece o an, o karar anı sanki ıssız bir tepede kollarımı açmış rüzgarı ardıma almış ve "yalnız ben"dim. Üstelik bu biricik ve benim kararımdı. Hangi romanın hangi sahnesinde rol alıyordum. Yazar bendim. İlk kez başrolde yer almışt...

Yarım yarım daha iki eder mi sonunda? Bir olmaklık bireye mahsus olmalı çünkü.

Nasıl kıfayet kazanır kelimeler? Hangi tamlama uygun düşer tamam oluşuma doğru attığım bu adıma. Kimileri gözümü kapattığımda dudağımın yukarı kıvrılması belki de aldığım en güzel kararlardandır. Yarım yarım daha iki eder mi sonunda? Bir olmaklık bireye mahsus olmalı çünkü. Küçük bir seramoni hangi duyularımla eşleşmeli bilmiyorum. Ağrı, bulantı, haz. Ellerim yüzümde, içimde biri uyuyor sonunda. Müziksiz, zordur bu; lakin başarıyor.  Gideceğin yolu bilemediğinde de gidebilişin mühimdir bence. Kimileri notumuzu gidiş yolundan da alabiliriz, buna inanıyorum. Kendimi ararken, kokumu misal; karışmadan arınamayacağımı bir kez daha idrak ettim. Hangisine yakınım, hangisinden ayrık? Karışmalı biraz, karışabilmeli. Yine de çekinik kalır ya insan her koku sıkılmaz, siner üzerine de çıkmaz diye. Bir keresinde lavanta ve nergis kokularını birlikte hayal etmiştim. Elbette burnumda duyumsayacak tahayyül yetisine sahip değildim. Bu iki koku hayalimde tasvir edilmişti, bilemiyorum nasıl ol...

nicedir halim, nasılım? hem niye'yim.

""norm"al" nedir? bunu oturtamıyorum.   , işin normali nereye kadar uzanıyor nerede abnormal hal alıyor?  "doğru" nedir? benim doğrularım nelerdir? kayboluyorum. bulunuyorum yine tarafımdan.  Ahenkli satırlar kime ait, yahut ucu bucağı derlenmeyen uzun cümleler..? normal nedir? doğru nedir? içimde kendini sorgulamayı engelleyemeyen kimdir? nicedir halim, nasılım? hem niye'yim. zor. odaklanabiliyorken işlerime dönmeliyim . yine derlenememiş bir yazı ile karşınızdayım.      A ffola!

bu yazıların kıvamı hiç tutmuyor.

 bu kez Füruğ'a değil satırlarım. bilmem kime kime ulaşır, zamansızlığın kara deliklerinde kaybolur belki satırlarım bir yorum dahi alamadan.  Çok yorgunum. Yüzyıllar boyu uyuyup uyansam varacağım yer yorgunluğum olur gibi geliyor. Cuma akşamından indirip kepenkleri pazar öğlene uyanıyorum. Ve tatlı bir pazar olmuyor benim için.  Buluşma günü arada kaynıyor. Ve ben suçlu hissedecek kadar dahi ayakta kalamıyorum. Göz kapaklarımın esiri oluyorum. Kahve içsem? Bilemiyorum, demeye kalmadan uyuyuveriyorum. Diller karıştı hatrımda. Okumakta ilkokulda bile güçlük çekmemiştim ben. Gerçi 5 yaşımda okuyamıyorum diye ezberlemiştim bir hikayeyi ama, ilkokulda öğrenince bir daha olmadı bir güçlüğüm. Konuyu dağıtmakta üstüme yok değil mi? Sadece yalan olmasın istedim hikayemde. nasıl bu kadar yorgun olabilirim. Anlamıyorum. Kimileri göz hareketlerimin bile ne denli enerji gerektirdiğini kavrıyorum. Bilmek gibi değil de idrakına yeniden varmak gibi.. Omurgamdaki dinmeyen ağrıyı baz...