bu yazıma rastladım data ararken: Yaşatabileceğini Bilirken Ölemezsin, Yükü Ağır Gelir
Bitmesi sürüncemeli başlaması geciken işler. Ne büyük tıkanıklık ve ben nicedir çürümekteyim. Birkaç çekingen yeşil yaprak verebilmek için tohumum hacmini değiştiriyor, kokuşuyor, aydınlıktan ayrılıp şekilsizleşiyor. Ne tuhaf; filizlenebilmek için çürümek, sizce de öyle değil mi? Yeni bir döngüye başlamak için yeni bir bilmece çözümlüyor olmak gerek. Bu bilmecenin sonunda göğe uzanan fasulye ağacı olabilecek miyim yahut bir zeytin ağacı? Şaibeli. Bendim bu topraklarda çürüyor, farklı öyküler kodlanıyor filizlenişime. Fakat kana bulanacaksa bu topraklar bu ancak doğumlar arefesinde olmalı. Oysa ne çok kanla sulanıyor bu topraklar. İnsan körpecikliğinde kırık camların seyrine dalıyor. Kaç bahar kaç yaprak solduruyor, kaç deniz kaç pislik örtüyor; bilemiyorum. Bu fevkalade korkunç hikayelerle bezeli gerçeklikte kanlı meselelere değinmeyi sonraya bırakıyorum. Bırakılabilinirmiş gibi...Kalkıp kendime çayın yeşilinden deniyorum, fazlası gözlerimden akıyor. Odunsulaşmış bir gövdenin körpe bir tohumuydum, çürümenin lanetine tutuldum. Fakat yaşatabileceğini bilirken ölemezsin, yükü ağır gelir. O sebeptendir yaşamayı seçmeli diyorum. Çünkü bilirim büklümseldir zaman, bana değer. Bize değer zaman. O yüzden her bir hücremle önce kokuşarak, şeklimi yitirerek, hacmimi değiştirerek de olsa yaşamı seçiyorum. Çürüyorum. Sanki oldum olası çürümekteyim. Nicedir çürüyorum; filizlenebilmek için. Zamanın elinde yoğrulması insanın doğumu kadar sancılı. Zaman ki büklümlüdür kendi bile, bir de zamanın içinde bükülmeyi yoğrulmayı tahayyül etmeli; çürüyen bir tohumun filizlendiği gibi. İşte ben de zamanın denkleminde saatimin çarklarını toprağa ektim. Küller, kan ve kemikler... Bükülüp de zaman buluşunca çarklarım birbirleriyle, toprağı delip çıkacak filizim. Belki Füruğ'un elleri gibi yeşerecekler, kırlangıçlar yuva yapacak. Belki göğe uzanan bir fasulye ağacı olacağım belki de kadim hikayelere konu olan bir zeytin…
Yorumlar
Yorum Gönder