Kayıtlar

Ağustos, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tüm gidişler kalışlara dahil, tüm kalışlar gitmelerden ayrık olmalı.

    Engel değil rüzgarın yoksunluğu, uçuşa.     Duvarları yıkılınca insan afallıyor. Her şey yiter de "sen uçuşu hatırla". Ezilmemeli bedelini ödetememenin ağırlığı altında. Rüzgar yanında ise yahut ardında ne güzel, fakat karşına alma. Onu güzel hatırla, ve güzel hatırlayacağın şekilde yaşa. Bunlar son satırlar..      Yoksunluğunda  onun, uçmayı yine de hatırla.     Duvarları yıkılınca insan afallıyor. Yıktığı duvarların bedelini istiyor, karşılık istiyor bir şekilde; "kanatlarım var ancak rüzgarım olmalısın" der gibi saklıyor kanatlarını. Uçup gidebileceği yerde çakılıp kalıyor yerinde.Duvarların çevrelediği alanın getirdiği hareket ksıtlılığından mı, kozadayken kanadının varlığından bir haber oluştan mı bilinmez...     Oysa ben, yine şöyle sesleniyorum; "kendini kurtaramayanı kimse kurtaramaz." Neyseki boşluk lügatıma oturamamış ve de oturamayacak bir kelime, toparlıyorum.          Duvarları yıkılınc...

bu da ikinci şiirim, -2010

Ankalar da ölür bilir misin? gözyaşları şifalıdır ankaların, bilir misin? pek çok kez görebilirsin ağladıklarını güçsüz ve zavallı zannedersin, bilmezsin iyileştirir yaralarını, küllerinden doğar ankalar, bilir misin? tüm çaresizliğin ortasında her şey bitmiş kül olmuş derken daha canlı daha parlak açar gözlerini hayata  pek güçlü olur ankalar, bilir misin? pes etmezler kolay kolay, sanmazsın güçlü olacağını ama gün gelir, görür kudretini korkuverirsin hüznünü yaşlarıyla boğar ankalar kızmaz susar, sessizzliğiyle öldürür adamı her yıkılışında bir kez daha kalkar yok eder nefret kusan o hain varlığı, ama sonunda ankalar da ölür bilir misin? umutları son demine vurduğunda sonlandırır ömrünü yaşam kaynağı söner, son kez görüverirsin  oracıkta küllere döndüğünü, işte; ankalar da ölür son bir kez yanarlar küllerine kadar  ve işte ankalar da ölür

ilk şiirime rastladım, iliştiriyorum

bir hüzün silsilesi bu kurtulamıyorum, öyle bir sağanak yağmur ki bu sorma, kaçamıyorum sonbahar geldi gönlüme de yaşlarımı tutamıyorum garip bir duygu seli içimde gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum bir hüzün silsilesi bu hıçkırışlarımı kesemiyorum öyle derin bir sancı ki bu, her yeni sayfa açışımda, bir damla daha süzülüp ıslatıveriyor, silbaştan her şey, akıntıya direniş bu, başedemiyorum büyük çöküş baş gösteriyor çaresizim bekliyorum belki de şu efsanevi ankayım ben küllerimden doğuyorum her can verişimde  yeni hayatlara yol alıyorum belki de bir laleyim ben  yılda bir kez açıyorum sessizliğin sesiyim belki de gülüşlerin ardındaki hüzün bu kederli dalgın yüz, bu kırışıklıklar hiç tanımadığım yeni duygular dalgınlığım sessizliğim.. her şeyim belki de, bir hüzün silsilesi bu,  başedemiyorum

Kıyıp da dumanı siner diye yakmadığım sigaranın özlemi var üzerimde.

 uzun zamandır kelimeler çalmıyor kapımı, ben bir olmaklığa birden alıştım. Parçalarımdan kimi yitip gitti, kimi eksildi, kimi arttı, kimi kattı ve nice sonra bir bütün olacak şekilde yerleşti parçalarım.  uzay boşluğunda salınır gibi, Satürn'ün halkasında Ahmet Kaya dinlerken buluyorum sanki kendimi bu akşam. Koltukla bir olmuş bedenim, ağrılarıma sırt çevirmiş yer ediniyor yeni mekanında. Şehir kelimenin tam anlamıyla ayaklarımın altında. Kıyıp da dumanı siner diye yakmadığım sigaranın özlemi var üzerimde.  şimdi bir bütünü parçadan tanımaktan yana kullanmayacağım oyumu. Oyum bütünden parçaya daha sonra parçadan tekrar bütüne gitmekten yana. Mine çiçekleri ertelenmiş olmaklığın hüznünü taşıyorsa üzgünüm, umut yamalı bir battaniye şimdi, oysa mevsim yaz. Parçalara küsmedim elbet, fakat kimyasal bir reaksiyon ertesi parça parça değildir artık. Peşine düşülmez. Tuz gibi masum bir bileşim çıktı o patlayıcı olabilecek reaksiyondan. Uzun zamandır kelimeler çalmıyor kapımı. Be...