Kayıtlar

Mayıs, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"sen yeterlisin, yeter ki ne istediğine dikkat et."

"Sen yeterlisin" arka planda çalan şarkı İngiliz dilinde defalarca tekrarladı bu sözü, ama örtük bir fikirle ben bunu kabullenemiyorum. oysa tek gelmişiz dünyaya her ne kadar ebeveyn bakımına muhtaç doğmuşsak da eninde sonunda iki ayağımızın üzerinde tek başımıza yürüdüğümüz doğru. birileri hep fısıldamalı mı "sen yeterlisin, sen yeterlisin."? onca başka derdimin içinde kendimi duymaz oluyorum. Günlük, yıllık telaşlar ben'in yerini alıyor; hepsi bana hizmet edecekleri yerde. Kendimi dinlediğim o harika zamanlar hep yalnızlık kokuyordu ama ben kendimi bilebiliyordum. Kalabalıklaştıkça kendine uzaklaşıyor mu hep insan ve yalnızlaştığında içinde mi çoğalıyor hep kalabalığı. Ne uyumsuz bir tarih 2021 yılının 5inci ayının 29'u...  Sizler de bazı şeylerle yüzleşmek gerekirken dikkati dağılanlardan mısınız?  İşte buradayım, ancak eskisi gibi tanımlayamıyorum kendimi...Örtülü derim arınmış sanki kıyafetlerinden ve yüzeyinde duruyor suyun. Gören oldu mu telaşım bile ...
 Hiç Değilse Saatinin Çarkları Paslı Değil  Zamanla başedilebilinecek gibi değil kavgam. Saatimin camı arsızca buğulu hep, çarklarının işleyişinin sesi zihnimde geziniyor. Paslı değil hiç değilse... Tükeniyor insan; sofrada tuz, Salda'da kum gibi. Zaman katlayıp zeminini çarşaf gibi topluyor sanki odasını. Farklı konumlarda buluyor, sabitliğin bile değişkenlikle ilintili boyutlarıyla tanış oluyor insan.  Tahayyül edilemez parçalar süreli bir testte bir araya geliyor. Hayat bu ya kimi sınavsız mülakata alıyor kimi denklemleriyle sınıyor zaman. Hangi denklemi çözmeye kalksan bir bilinmeyen daha ekleniyor, hangi parametreye bir değer biçsen zaman katlanıp tüm düzeni alt üst ediyor. Hangi hesabı tutsan hata payları hep eksik, deli kopuk uçurtma gibi bir hata vurabilecek hipotezini.  Yetişemeyeceksin belki zamana, buğulu kalacak saatinin camı. Fakat hiç değilse saatinin çarkları paslı değil... Şimdi eylül, şimdi ekim, şimdi güz. Ben simaen tanıdık pek bilinmeyen kadın, ha...
 Yaşatabileceğini Bilirken Ölemezsin, Yükü Ağır Gelir  Bitmesi sürüncemeli başlaması geciken işler. Ne büyük tıkanıklık ve ben nicedir çürümekteyim. Birkaç çekingen yeşil yaprak verebilmek için tohumum hacmini değiştiriyor, kokuşuyor, aydınlıktan ayrılıp şekilsizleşiyor. Ne tuhaf; filizlenebilmek için çürümek, sizce de öyle değil mi? Yeni bir döngüye başlamak için yeni bir bilmece çözümlüyor olmak gerek. Bu bilmecenin sonunda göğe uzanan fasulye ağacı olabilecek miyim yahut bir zeytin ağacı? Şaibeli. Bendim bu topraklarda çürüyor, farklı öyküler kodlanıyor filizlenişime. Fakat kana bulanacaksa bu topraklar bu ancak doğumlar arefesinde olmalı. Oysa ne çok kanla sulanıyor bu topraklar. İnsan körpecikliğinde kırık camların seyrine dalıyor. Kaç bahar kaç yaprak solduruyor, kaç deniz kaç pislik örtüyor; bilemiyorum. Bu fevkalade korkunç hikayelerle bezeli gerçeklikte kanlı meselelere değinmeyi sonraya bırakıyorum. Bırakılabilinirmiş gibi...Kalkıp kendime çayın yeşilinden demliyorum...
       Tıkanıklık. Bulantı. Limit: Kilitleri Kırmalıyız. “Kendini zamana yaymış bir kadın tahayyül et” derdim hikayemi merak etseydiniz; sistematik ama parçalı. Matematiksel bir denklemin hangi parametresine denk geliyor değerim bilemiyorum. Bire yakınsayan bir kimlik edinmişim, bir olamıyorum. Çoğaldıkça bölünüyor, bölündükçe çoğalıyorum. Hatta bir kez daha dünyaya gelecek olsam bir ikizim olurdu belki. O zaman bile, bire daha çok yakınsayabilirdim.  Zamanın denkleminde tek olmaklığa, biricikliğe ilerliyorum sayısız benzerimden geçerek. Oysa on sekizimde karar vermiştim, doğurmuştum kendimi bir amaçtan. Şimdi koskoca yedi yılı devirip büyüyemedim ben. Sanki sahi yedi yaşımdayım. “Kim, ne, neden, nasıl” larla büyüyorum. Düşünüyorum da şimdi on sekiz olsam balık ağlarına yakalanırdım. Saatimin çarklarını suda mı paslandırdım sahi, ağları başıma ben mi ördüm. Sökmek için fazla yol alınmış ve kurtulmak için fazla yol bilmezim. Kimyamın kehribarla bir ilin...